İçeriğe geç

Krizin adı: ‘Türkiye’yi teslim et, ki, rahat yaşayasın’

Yazıya başlıyordum ki Prof. Dr. Ulvi Saran sosyal medyada; Beydaba’nın “Kelile ve Dimne” eserinden “İnsanın istediğini elde etmede bazen her çeşit araç aciz kalır. Tilki oldukça kurnazdır; fakat beslenmede bir elma kurdu gibi nasipli değildir. Çoğunlukta aç susuz gezer durur.” tespitini paylaşıyordu. Öteden beri İngiltere için  “Derin İngiliz aklı-Elma kurdu teorisini” ileri süren Dr. Hikmet Aydın’ın tarihi tespitleri geldi aklıma.

Aklımda cevap bekleyen sorular…Bütün matematiksel hesapların yapıldığı bir dönemde Türkiye’nin 24 Haziran seçimlerine giderken ekonomik ambargoya alınmasının nedeni ne idi? Ne oluyordu? Gerçekten hedef Erdoğan mı Türkiye miydi? Ak Parti karşıtlarının Erdoğan için “verelim/kurtulalım” yaklaşımı siyaseten seçmen nezdinde karşılık ararken ekonomik krizin boyutu görünen kadar mıydı? 

Tarihi ekonomik abluka altında Dr. Hikmet Aydın’ın yine engin bilgisine, analizine ihtiyaç duydum. Yine ben sordum, o cevapladı:

-Sayın Hikmet Aydın, Türkiye’nin son bir aydır karşılaştığı döviz krizi, küresel bir ekonomik krizin parçası mı yoksa Türkiye’ye yönelik bir ekonomik abluka mıdır?

-Döviz krizine dair sorun, gerçekçi bakıldığında, sakat büyüme stratejisine dayanmakta. Yani, denir ki, 1997 Asya Krizi Tayland ile 1996’da başladı…. Olabilir, fakat kriz G. Kore’nin betonlaşması neticesinde şekil aldı. Yani büyümeyi çaresiz olarak inşaat sektörüne getirip bağlarsan, sonuç; Güney Kore açısından bakıldığında ne idiyse;  Türkiye açısından aynıdır. Ben AKP’deki üst aklın zeka seviyesinden kuşku duydum, ve haklı çıktım ne yazık ki…Tek fabrika inşa etmeden, inşaat sektörünü sanayi zannetmek ve sürekli halkın mallarını ona buna peşkeş çekmek, eğer ihanet değilse ki, -kimseye toz konduramam-, kısa zekalılıktır. Büyüme ile kalkınma aynı şey değildir. Şu sıralar kanıtlandı. Ve büyüme, hedef bile olsa, kanun; her zaman yatırımlarda öncelikler kaidesine harfiyen uymaktır.

-Kriminal  tefeci kapitalizmin bu baskısının temel amacı nedir?

Gelelim kriminal tefeci kapitalizme:  Milattan 6 asır önce efsanevi Babil İmparatorluğunu yıkmayı ancak borçlandırarak başarabilmiştir. Bak İspanya’ya, bak Portekiz’e bak Osmanlı’ya…Aynı tezgah. Tezgahtar da aynı… Bu olguyu bilmeden hiçbir siyasi yola çıkamaz…Zenginliğin olduğu yerde fakirlik olur ve bunun da sebebi aynıdır: SÖMÜRÜ. Nokta !

-Bu krizde hedef neden Cumhurbakanı Recep Tayyip Erdoğan’dır?

-Geçenlerde bir yerde de okumuştum. Hedef Tayyip Bey’miş… Yani Döviz kalkışması sayesinde halkımıza; “Tayyip Bey’i teslim et” mesajı veriliyormuş.

Hayır, son döviz krizine geldik: Bundan sonrası işgal olacaktır. Ve halka söylenen “TÜRKİYE’yi teslim et, ki, rahat yaşayasın” söylemidir.

Birinci Dünya Savaşı sonunda Osmanlı’ya verilen mesaj şu idi: “Borçların var, geri ödeme sorunu yaşıyorsun.İsyanlar ile uğraşmaktasın.Senden kopan kopana.Savaş masrafların var. Gel, ekonomik olarak büyüyebilmen için coğrafi anlamda küçülmeyi kabul et.”

Aynı şey Ayn-el Arab ile birlikte Türkiye Cumhuriyeti’ne söylenmekte artık.Tayyip Bey bunu gördü. (17-25 sonrası zaten güvenlik güçlerine iltica etmişti.) Artık sıkı sıkıya bağlanır oldu.

-İngiltere’nin bu krizde rolü ve hedefi nedir? Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek’in yatırımcıları ikna etmek için daha Erdoğan’ın gezisinden bir hafta geçmeden İngiltere’ye gitmesi ne anlam taşıyor?

Hele İngiltere seyahati, ki hataların anasıdır. Bence artık kendi sonunu hazırladı. Burada muhalefetin kendisine yardımcı olması gerekmektedir. Bunu tüm vicdani ve akli kararlılığım ile beyan ediyorum. İngiltere’ye gidilmez kardeşim, gidilmez. İngiltere ile TEYET HAYAT TARZI BENİMSENİR.  Gelinmez, gidilmez.  Böyle bir hata yapılamaz.

-Türkiye 2001 yılındaki ekonomik krize benzer bir kriz yaşıyor. O zaman Ecevit’e Irak’ın işgali dayatılıyordu, şimdi Türkiye’ye dayatılan konu nedir?

-Evet, bir diğer soru Irak Ecevit Hükümeti bağlantılı.1990’lı yıllar Yugoslavya’nın parçalanmasına şahit oldu. Diğer taraftan da Sovyetler çöplüklerini Avrupa Birliği Limanlarına boşalttı. Sonra Orta Doğu’da dizayna sıra geldi ve  bu süreç halen devam ediyor.

AKP ve/veya Tayyip Bey Kobani meselesinde kandırıldı ve geri dönülemez noktaya gelindi. Ve Hatay’ın arkası sağlama alındı gibi görünüyor ki, aslında bize borçlarımızı ödeyebileceğimiz Akdeniz çukurunda ki enerji potansiyelinden uzaklaştırılmamak üzere. Yani yüzde on bin enflasyona tabi tutulsak da, asla KKTC ve Hatay Karpaz Mersin arası ve de hukuki olarak  münhasır ekonomik bölge haklarımızdan vazgeçmemeliyiz. Yani bu  enerji haklarımızdan tek kuruş feda edemeyiz. Yoksa işimiz biter ve Kürdistan kurulur. Yani İsrail’i rahatlatacak ve Büyük İsrail’e gidecek proje netlik kazanmış olur.

İslam iç savaşını ve Kürdistan konusunu engellemeliyiz.Yoksa Bahçeli Devlet’in 5000 Ülkücüsü ancak fıkralara konu olur. 

Böylece en borçlu ABD savaş makinesi sayesinde ben varım demeye devam ederken, devamlılığını bozacak borçluluğuna da çare aramak durumunda.

Peki bu nasıl olacak?  Borcu ödemek istemiyorsan ya da ödeyemiyorsan, gücün de varsa, alacaklıları ya yok edersin, ya kendine dolaylı olarak  (IMF güdümüne sokarak) çıpalarsın, ya da borçlu olduğun para birimini yok edersin.

Bana kalırsa, ABD hakim sınıfları dolar’ın kıçını kurtarmaya çalışıyor. Yani ABD; ya alacaklıyı gömecek yada parayı gömecek! Bunu sağlıklı çözüme kavuşturursa, ki, mümkün değil; İsrail’den de kurtulur…. ABD hem kendini hem de dünyayı kandırmakla meşgul, durum sonuçta başarıya veya başarısızlığa göre farklı  olacak…

Aslında baba Marx çok yanlış anlaşıldı: Der ki, büyük felsefeci ve anti-komunist; ‘Bir şirket (devlet) çalışanları tarafından mı yoksa patronu tarafından mı yönetilirse, başarılı olur.’ Bu soruyu FED’in sahipleri duymazdan geliyorlar öteden beri. Yani Bolşevikler yerine menşevikler gücü eline alabilselerdi çarlık Rusyası akabinde, devlet sektörü yanında özel sektör de yer alabilecekti. İşte burada Lenin’in o kargaşa yıllarında İsviçre’den Rusya’ya nasıl getirildiğini Parvus Efendi’ye (İzrail Lazereviç Gelfand)  sormak lazımdı, eğer yaşasaydı. 

ABD halkları aslında FED’i kurtarmaları gerektiğini bilmiyorlar. Bu mecburiyet, kendilerinden sürekli saklanıyor. Lenin’e sahip çıkar görünen güç ile Avusturya Ordusu’ndan onbaşı Hitler’e sahip çıkar görünen güç aynı güçtür ve FED’in de sahibidir.

Yani, Dolar İMF’ye çıpalanırken, diğer taraftan YENİ parselizasyon çalışmaları hız kazanmış durumda. Çıban başı Türkiye’dir. S-400 vs. gibi konularda. KKTC’nin stratejik konumundan taviz veren karar alıcının emin olsun ki, nüfus kütüğü yok edilecektir.

-Hükümete bu konuda ne tavsiye edersiniz veya bu krizi/ablukayı nasıl aşabilir?

-Çağrım şudur: Siyasiler –hangi partiden olurlarsa olsunlar- bu aidiyet dışına çıkıp, birlikte karar almalılar. Neden? Emperyalizme yedek lastik bırakmamak gereken zaman aralığındayız. 

Kategori:Makaleler

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir